Eren Emre Kanal ile Siberkültür Röportajı

Eren Bey hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Rica ederim, ben teşekkür ederim.

Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Ben, Eren Emre Kanal, San Francisco’da yaşayan, internetin mutfağında bir arayüz tasarımcısıyım. Aynı zamanda SiberKültür’ün kurucusuyum. Bilişim dünyası dışında derseniz, sanatın her alanına ilgi duyan, şu sıralar kendini video çekmeye adamış, sevgilisi ve köpeğiyle mutlu mesut yaşayan birisiyim.

Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?

Sene 91 idi. Doğal olarak babamın getirdiği bir bilgisayardı. Henüz çok küçük olduğum için yaptığım tek şey sadece açılan oyunlarla oynamaktı. Daha sonra ilk 386 pc’m ile olaya daha profesyonel yaklaşmaya başladım. Defalarca Windows kurup, kitaplardan Basic üzerinde oyunlar yazmaya çalıştım. Ms-Dos ve Windows‘tan sıkılınca ise bilgisayarın donanımını kurcalamaya başladım.

Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?

Internet neredeyse her zaman hayatımdaydı. Başlarda sadece gezginken, daha sonra online oyunlara verdim kendimi. Baktım çok fazla vakit kaybı oluyor, artık ben de bir şeyler üretmeyilim diyip kolları sıvadım. Önce grafik çalışmaları yapmaya başladım, ardından web siteleri tasarlamaya. Html, css de kendiliğinden geldi.

Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?

O zamanlar bloglar çok yeniydi, Bildirgeç’e çok özeniyordum (eskiden aftermath2k tabi). O zamanlar zaten oraya da yazardım. Sonra kişisel blogumu açtım, http://gfx.to gibi nacizane bir blogda. Baktım kişisel yazmak sıkıcı olmaya başladı, biraz sektör hakkında yazayım, deneyimlerimi paylaşayım istedim. Araştırdıkça yazınca daha çok öğrenecektim. VisualExperiments.net bu şekilde doğdu. SiberKültür’ün eski ismi. Sene 2002.

siberkultur

Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?

SiberKültür, siber dünyanın kültürü manasına geliyor. Aslında çok jenerik sayılabilecek bir isim. Hala da gözümde orijinal.

Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?

Şu sıralar projelerimden dolayı fazla vakit ayıramıyorum. Bazen günde 1 saat bile olamıyor. Ama yoğunluğuma göre ayırdığım vakit, zaman zaman günlük 4-5 saatleri bulmuştur. Bir nevi diğer mesaimdi. Yine de günlük minimum 1 saat ayırmam gerektiğini düşünüyorum.

Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Kişinin kendisiyle de alakalı bu biraz. Ne yapmak, nasıl yapmak istediğiyle. SiberKültür benim kendimi en çok ifade ettiğim yer. yer. Yorumlarımı, deneyimlerimi insanlarla paylaşmak, yeni insanlara ulaşmak ve onlarla tanışmak istiyorum. Bu nedenleri düşününce belli bir çizgiyi korumanız gerekiyor.

Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?

Bazen yazmak zorunda hissediyorum. Yazamazsam, vakit ayıramazsam üzülüyorum. Ama kesinlikle keyifsiz değil.

Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?

Şu sıralar evet. Freelance projeler geçimimi sağlıyor. Bunun yanında Twtip.com, Blogkume.com gibi gönüllü, karşılıksız projeler de var. Ek olarak güvendiğim bir projeye başlıyoruz, çok gizli. Hah bir de bir seyahat planlama sitesi üzerinde çalışıyoruz burada, çekik bir arkadaşımla.

🙂 Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

Blog kültüründe büyük farklılıklar var. Türkiye’de bu yeni yeni oturuyor. Onun dışında Türk blog yazarlarında güzel kalemler var. Yeni şeyler öğrendiğiniz birçok yazar.

Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?

Kesinlikle. Gazetelerin geleceğinin olduğunu düşünmüyorum. Zaten birçoğu da küçülüyor, ya da kapanıyor buralarda. Televizyonlar da keza öyle. Internette bu ikisine de çok daha büyük olanaklarla imkan var. Ve insanlar bunu seviyor. Bloglar ise bambaşka. Kitleye ulaşmak bakımından değil ancak güvenilirlik bakımından bloglar geleneksel medyadan çok daha once. Bu da en korkutucu yanı. Kesinlikle güvenini koruyan bloglar gelecekte daha da güçlü olacak.

Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?

www.dugumkume.org, blog.userspots.com, www.blogkume.com blogları ve yabancı onlarca blog. Genellikle zamansızlıktan bloglarda göz gezdiriyorum. Her şeyi takip edemiyorum.

Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Blogküme bloglarını takip etsinler 🙂 Şaka bir yana, sosyal medyada kendilerini tanıtsınlar. Örneğin Friendfeed ve Twitter. Başka bloglara yorumlar yapsınlar. Daha sık, daha özenli yazsınlar. Kitle kazanmak kolay bir iş değil, ancak kitle kazanmak için yazmasınlar. Paylaşmak için yazsınlar.

Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Ben teşekkür ediyorum.

Eren Emre Kanal’ın Siberkültür isimli bloguna göz atmaya ne dersiniz?

Yorum yapın