Hayatınız misss gibi geçsin Zerrin Damgacı

Günün konuğu misssgibi blogunun yazarı Zerrin Damgacı. Blogu ziyaret ettiğinizde insanın bir şeyler yiyesi geliyor gerçekten.

Her zamanki gibi çok keyifli bir sohbet oldu sizlerinde sıkılmadan okuyacağınızı düşünüyorum.

Sözü fazla uzatmadan röportaja geçelim isterseniz.

Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

76 yılında bremende doğdum. İstanbul ün. İktisat fak. Mezunuyum. İstanbul’da dergi kitap aboneliği ile ilgili bir firmada 8 yıl yöneticilik yaptım. Ardından Kıbrıs’a yerleştik. Bir firmanın bölge md. Olarak görev yapıyorum. Yemek yapmaktan, yemekten, J kitap okumaktan ve oyun oynamaktan müthiş keyif alırım…

Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?

Üniversite yıllarında kendisiyle tanıştım. War Craft 2 ve Age of empires oynayarak başladım..

Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?

Bazı blog yazarlarını takip ediyordum. Ultima online oynadım 1-2 yıl. İşim için kullandım … Biraz daldan dala oldu ama böyle

Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?

İstanbul’da yaşarken KKTC’ ye iş için gitmemiz gerekti. Oraya yerleştik. Tüm dostlarım ailem Türkiye’de kaldılar. Ne yaptığımızı, ne yiyip içtiğimizi merak ediyorlardı. J Ben de bir yemek blogu açayım hem yediğimin içtiğimin tarifini vereyim hem de neler yaptığımı anlatayım istedim. Ardından başka insanlar okumaya başladı. Böyle böyle ilerledi.

Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?

Misss gibi  bir blog . Blogum daha çok kişisel hoşlandığım, keyif aldığım şeyleri içeriyor. Mutlaka her yazımda en az bir adet yemek tarifi vermeye çalışıyorum. Denediğim yemekleri içeriyor. Kendi çektiğim fotoğraflar eşliğinde tarifi veriyorum. Yazısız tariff eklemiyorum. Ya seyrettiğim bir sinema tanıtımı, ya gittiğim yerlerden söz ediyorum. Pozitif bir blog diyebiliriz. Ayrıca blogumda Mutfak okulu diye bir bölüm var. Bekar yemek yapmakla arası iyi olmayan, ya da yeni evlenmiş çiftlere yönelik yemek okulumuz mevcut.  Okulda farklı blogdan dostlar yemek dersi veriyorlar.

Bir de Blog Manşet diye bir uygulama mevcut. Bu uygulama sayesinde sizden haberdar olmayan okuyucuların sizden haberdar olmasını sağlıyoruz ya da siz diğer dostlardan haberdar olabiliyorsunuz. Blog Manşet bir sinerji yaratıyor .. Her yeni yazı eklediğinizde yazı başlığı ve yazının linkini blog manşete giriyorsunuz listele dediğinizde o gün içinde blog manşete girilen yazıları görebiliyorsunuz. Ve oradan takip edebilmeniz mümkün. Şu an için daha çok yemek blogları ve kişisel ve hobi bloglar kullanıyor. Ama ilerideki planım bloglardan manşetleri okuyucuya kategorilenmiş şekilde sunmak.

Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?

Günde toplam en az 1-2 saatimi blogumla ilgilenerek geçiriyorum. Blog Manşet, Blog okulu, yaptığım yemeklerin fotoğraflarını çekmek, yazı hazırlamak  v.s. oldukça vakit alıyor.

Ayrıca diğer blogcu dostlarımı takip etmek içinde ciddi bir mesai harcıyorum.

Elbette bu zamanı yeterli görmüyorum. Mesela sadece bu işi yapmak isterdim.

Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz.  Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Öncelikle teşekkür ederim. Benim blogumla ilgili üzerinde durduğum en önemli şey pozitif bir blog olması. Ben bloguma gelen insanların streslerinden uzaklaşmalarını, keyifli zaman geçirmelerini, eğlenmelerini istiyorum. Böyle olması için çabalamıyorum. Kendiliğinden oluşuyor. Çünkü ben de blogumla ilgili vakit geçirirken mutlu oluyorum. Ve elbette diğer dostlarında etkileşim içinde olacağı bir yer oluşturmak istiyorum. Blog Manşetle bunu az da olsa başardığımı düşünüyorum.

Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?

İlk günlerde gün aşırı yazı ekleyebiliyordum. Home Office çalışıyordum. Daha rahattım. Sonrasında normal iş yaşamına adım atınca 4 günde bir yazı eklemeye başladım.Ama bazı zamanlar 4 gün geçsinde yazı ekleyeyim diye heycanlanıyorum. Vaktim yoksa vakit yaratmak için çabalıyorum.

İlk günlerdeki heycanı yaşıyorum ama daha organize hareket edip daha iyi şeyler ortaya çıkartmak gayretindeyim.

Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?

Yeni bir projem var. Tanıtımını geçtiğimiz hafta blogumda duyurdum. Yeni bir blog. Adı “ben bir küçük cezveyim”

Bir gezi sitesi olacak. Gezip gördüğüm yerleri yazacağım. Ama sadece ben değil bir sürü küçük cezveler olacak. Blogu olan olmayan tüm dostlar buraya yazı gönderebilecekler. 6-7 günde 15 yazı gönderildi. Van’dan Venedik’e, Paris’ten Marmara adasına … Tüm gezmeyi seven arkadaşlar buraya belli bir formatda yazı gönderecekler. Tavsiyeler, yenilecek içilecek yerler, oteller v.s. Yaşadığınız yeri, tatile gittiğiniz yerleri anlatabileceksiniz.

Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

Ben ikisini ayırmıyorum. İkisininde çok başarılıları, kötüleri var.

Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?

Ben olacağını düşünüyorum. Sabah makinamı açtığımda gazeteden once takip ettiğim 3-5 bloga giriyorum. Takip ettiğim köşe yazarı sayısı gittikçe düşüyor. Yerini blog yazarları doldurmaya başladı.

Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?

Bloglarla ilgilenmeye başladığımda nasıl bir dünyanın içine girdiğimi farketmemiştim. Ama şimdi görüyorum ki birçok yemek blogu, günlükler, gezi blogları aklıma gelmeyen bir çok alanda yerli yabancı blog takip etmeye başladım. Blog okuyuculuğu çok ilginç birşey. Okuyucu blog yazarının herşeyini biliyor. Tabii yazdığı ölçüde ama yazar kimin okuduğunu bilmiyor. Alakasız yanıt verdiğimin farkındayım.  En iyisi isim vermiyim ben ..

Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Tavsiyem elbette ki sayfamdaki BLOG MANŞET.  Şaka bir yana bana gore samimiyet … Ben bir  bloga girdiğimde 1-2 yazıdan sonra o blogu takip edip edemeyeceğimi anlıyorum. Samimiyse, pozitif enerji alıyorsam devamlı okuyucusu haline geliyorum. Yaptıkları işten heycan duysunlar. Özgün şeyler yapmaya çalışsınlar …

Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Ben teşekkür ederim…

Zerrin Damgacının misss gibi blogun http://www.misssgibi.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Yorum yapın

Hayatınız misss gibi geçsin Zerrin Damgacı” üzerine bir yorum