blog yazarları röportajımız devam ediyor, konuğumuz Onur Bey ve blogu how is top worry in gand love the bomb.
Bu keyifli röportajla sizi başbaşa bırakmak istiyorum:
Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Bende ilgilenip böyle bir fırsat oluşturduğunuz için size çok teşekkür ederim. Bu sayede hazırladığım blogu ziyaret edenlere ardında yatanlar hakkında elimden geldiğince bilgi verebilme şansım olacak.
Onur bey öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
1983, Manisa doğumluyum. Şu anda “üretim yönetimi ve pazarlama” alanında yüksek lisans yapmaktayım ve yaklaşık 2 yıldır bir fabrikada Lojistik Müdürlüğü yapmaktaydım. Bu Cuma itibari ile artık işimden ayrılmış durumdayım. Yıllardır ötelediğim askerlik hizmetini yerine getirebilmek için işimi bıraktım ve Nisan ayında askerim.
Hayatım İzmir ve Manisa arasında geçiyor. Bunun dışında bir süre Almanya’da yaşadım, bir yıldan biraz fazla da Kanada’da yaşayarak liseyi orada bitirdim. Pek sosyal bir hayatım var denilemez ama asosyal de demek doğru olmaz sanırım. Kısıtlı sayıda ki arkadaşlarımla elimden geldiğince eğlenmeye çalışıyorum.
Kendi başıma kaldığım zamanlarda da bolca film ve dizi izliyorum. Hobi olarak bas gitar çalıyorum ama berbatım sadece eğlence amaçlı uğraşıyorum bu konuda da hiç yeteneğim olduğunu sanmam. Bunun dışında frp oynamayı severim, hmm bir de anime izlemeye seviyorum.
Çok dolu dolusunuz:) Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?
Bilgisayar ile tanışmam Commodore 64 ile başlar. Sanırım ilkokul 1’e gidiyordum. Babamın eve commodore’u getirip kurduğunu hatırlıyorum. Birlikte bolca oyun oynardık, kafa ayarı yapılan günler ve bitmek bilmeyen loading süreleri o günlere dair anılarım arasında.
Daha sonra gelişen her teknoloji gerçek zamanlı olarak bizim eve uğradı. Hiçbir aşamasını es geçmedik, ilk interneti kullandığım zaman orta okuldaydım. Lise 1’de Mirc ve ICQ bağımlısı haline gelmiştim. Şimdi ise hemen hemen hiç chat amaçlı kullanmam bilgisayarımı. Blog okumak, film izlemek ve müzik dinlemek için yoğun bir şekilde kullanıyorum.
Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?
Blog yazmaya başlamadan önceki günlerimde aslında şimdikinden çok farklı değildi. Son zamanlarda facebook’ta hergün “sahte günlükler” tutuyordum. Yani gerçek olayları çarptırarak hayal kahramanları ve fantastik öğeler ile süsleyip kimsenin anlayamayacağı bir hale sokup yayınlıyordum.
Blog yazma fikri böylemi başladı, nasıl başladınız?
Blog yazma fikride bu günlüklere dayanıyor. Daha fazla yazmak için daha özgür olacağım bir alana ihtiyacım vardı. Resimleri ve videoları daha rahat koyabileceğim bir alan. Ayrıca artık sadece bu fantastik günlükler değil de başka şeyler de yazmak istiyordum.
Çok ilginç bir blog ismi kullanmışsınız. Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?
Blog adım aslında oldukça uzun “How I Stop Worrying And Love The Bomb” ben daha sonra bunu kısaltarak HISWALTB haline getirdim. İsmin kaynağı 1964 yapımı bir Stanley Kubrick kara mizahından gelmektedir. Ama film ismi “How I Learned To Stop …” şeklinde gidiyor, ben burada ki learned kısmını çıkardım çünkü kendimi henüz hayata karşı endişelenmemeyi öğrenmiş gibi hissetmiyorum. Bu blog sayesinde belkide bu konuda kendimi geliştirebilirim diye ümit ediyorum.
Hayatımın son zamanlarında yaşadığım olaylara karşı tekrar güvenimi toplamaya çalışmak ve kaldığım yerden devam edebilmek adına her konuda atıp tuttuğum bir alan olarak tanımlanabilir blogum. Yeri geliyor saçmalıyorum, üzülüyorum, hayali aşklar yaşıyorum kısacası eteğimden dökülen taşları bir araya toparlamaya çalışıyorum.
Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?
Bu hergüne göre değişiyor, bazen bütün gün blog ile uğraşıyorum, ne yazsam diye düşünüyorum, diğer blogları okuyorum. Bazı gün ise en fazla bir dakika uğrayıp çıkıyorum. Ama yeterince ilgi gösterdiğime inanıyorum.
Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?
Kendi zihnimin üretmediği hiçbir şeye yer vermemeye çalışıyorum. Bazı yazılarım pek çok insana göre anlamsız gelse de benim bir parçam oldukları için mutluyum. Özellikle blog yazarken ilgili yazıya uyan bir video koymazsam içim rahat etmiyor. Blog yazarken en çok zamanımı alan süreçte bu, yani ya sözleri ya da müziği veya videosu ile mutlaka bir şekilde o yazıya paralel bir müzik koymak isterim. Ancak bunu da yaparken popüler olan videolardan uzak durmaya çalışıyorum.
Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?
Blog yazmayı hiçbir zaman zorunluluk olarak görmedim. Aslına bakarsanız yazdıkça daha fazlasını yazasım geliyor çoğu zaman. Ancak kendimi çabuk tüketme korkusu ile zaman zaman zihnimi frenliyorum ve bazı şeyleri daha sonraki günler için saklıyorum.
Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?
Blog dışında uzun süredir üzerinde çalıştığım bir romanım var ama bunun yakın bir sürede biteceğini sanmam daha yıllarca çalışılması gerek. Bunun dışında yazmam gereken bir yüksek lisans tezim var ama bunu da askerlik sonrasına ertelemiş durumdayım.
Romanınızı merakla bekleyeceğiz. Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?
Sanırım Türk blogları yabancı örneklerine göre daha amatör ruhlu, fakat çok daha samimiler.
Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?
Henüz böyle bir güç oluşturacak büyüklükte bir kitle olduğunu düşünmüyorum. Ama bu ilerleme hız kaybetmezse günün birinde kaçınılmaz olacaktır. Özellikle blog yazan insanların eğitim ve kültürel olarak ortalama bireylere göre daha donanımlı olduklarını düşünüyorum ve belirli bir noktadan sonra bu donanıma sahip bireyler muhakkak bazı şeyleri etkilemeye başlayacaklardır.
Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?
Sizinde söylediğiniz gibi pek çok takip ettiğim blog var ama en merakla okuduklarım arasında siminya ve müstesna işter geliyor sanırım.
Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Ellerinden geldiğince doğal olmalarını tavsiye ederim ve okuyucu kitlesi oluşturmak için özel bir çabaya girişmesinler. Ben kendi blogumu oluşturduğumda kimsenin okumayacağını düşünüyordum. En doğal halimle yazmaya başladıkça gördüm ki, zaten kaliteli bir içerik sunduğunuz noktada takip edenleriniz kontrolünüz dışında artıyor.
Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Bende sorularınızı yanıtlarken büyük keyif aldığımı belirtmek isterim, ilginiz için teşekkür ederim ve pdfdergi olarak başarıyla giriştiğiniz yolda daha da büyük başarılara imza atmanızı dilerim.
Onur beye ait bloga howistopworryingandlovethebomb adresinden erişebilirsiniz.