Tolga bey öncelikle hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Esas ben teşekkür ederim, bize böyle bir fırsatı verdiğiniz için..
Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?
Bilgisayar ile tanışmam 12-13 sene önce ilkokulun sonlarına doğru oldu, tabii o yaşlarda oyun oynayarak ve sıkıntılı da olsa (14K ile bağlanıyorduk internete) internette azbuçuk dolanarak geçiyordu vaktim.
Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?
Bilişim adına ilk olarak sanırım ortaokul 3’te iyice içli dışlı olmaya başladım, yani yaklaşık 9 sene önce, bir komedi sitesi yapmıştım amatörce ama PcNet’te Piri Reis köşesinde çıkmıştı site. Bilgisayarla yatıp kalkmaya daha da bi teşvik eden bir gelişme oldu ve nitekim Bilgi Üniversitesi – Bilgisayar Bilimleri bölümünde de okuyarak, bu işi daha profesyonel yapmaya başladım. Yaklaşık 1.5 sene öncü interaktif ajanslardan biri olan C-Section’da çalıştım. Sonrasında da Microsoft Multimap harita servislerinde arayüz programcısı olarak çalışmaya devam ettim ama son ekonomik krizin teğet geçmesiyle birlikte maalesef İstanbul ofisi geçtiğimiz günlerde kapatıldı. Şimdilik biraz daha Stil Yaşam’a odaklanacağım sanırım..
Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?
Blog yazma fikri, yurtdışındaki “lifestyle” blog siteleri takip etmem sonucunda doğdu. Tabii bunda Dilara Bilgen’in de desteği ve siteyi evirip çevirmesi de büyük rol oynuyor. Zaten onun da projeye dahil olması ile siteyi açtık. Domain birkaç ay bekledi projenin gelişmesini.
Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?
Blog’un ismi olabilidiğince içeriği özetlemesini istememden kaynaklanarak “Stil Yaşam” olarak çıktı. “Lifestyle” blog yazmaya karar verdiğimde ilk aklıma gelen isimleri kağıda yazdım ve kulağa en düzgün gelenini seçtim. Yani bir pazar araştırması ya da anket yapmadım bunun için.
Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?
Blog’a sürekli vakit ayıramıyorum ama günde en az yarım saatimi ayırıyorum. Tabii bu yeterli değil çünkü ben Stil Yaşam projesini blogtan öte projelendirdim hep ve o yüzden kendi dallarında başarılı iş arkadaşlarımla bir ekip kurdum. Bir projeyi hayata geçirmenin bir sürü yolu var. Ama bizim bütçemiz çok fazla olmadığından, zaman içinde daha da gelişerek büyümeye karar verdik. Çünkü ekipteki herkes tam zamanlı olarak geçimlerini sağladıkları işlerde çalışıyorlar.
Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?
Teşekkür ederim özellikle değindiğiniz için. Yurtdışında da olsa, yayınladığımız haberleri özellikle eleyerek, her sitede olmayan haberler olmasına uğraş gösteriyoruz. Tasarımcıları direk takip ederek özgün ürünlere, tasarımlara ulaşmaya çalışıyoruz. Bu da bizleri takip eden insanları daha da çok heyecanlandırıyor ve sürekli yenilik var mı diye siteyi ziyaret etmelerini sağlıyor. Hatta gecenin 2’sinde mail atan bile oldu yeni bir yazı yazın lütfen diye
Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?
Ekipteki herkesle ilk defa görüştüğümde söylediğim şey, kendini zorunlu hissetmeden yaz, hiçbir limit ya da kıstas yok. Bunu özellikle değindim çünkü zaten keyif alınmadan yapılan herhangi bir işten güzel bir sonuç çıkacağına inanmıyorum. Ben de eğer canım sıkkınsa o gün yazmıyorum. Bu bir zorunluluktan çok, ziyaretçilerle beraber eğlenceli vakit geçirdiğimiz bir ortam olmasının en büyük sırrı
Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?
Şimdilik yok ama olacak, sürekli üreten biriyim ama hakkını vererek üretmek istiyorum. O yüzden şimdilik sadece Stil Yaşam’a dedike bir şekilde ilerliyorum. Ama Stil Yaşam ile ilgili belki Türkiye’de bloglarla ilgili yapılmamış derecede viral marketing projelerimiz var. İlerleyen zamanlarda, takipçilerimize hoş süprizlerimiz olacak..
Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?
Türkiyede blog son 1-2 senede inanılmaz yaygınlaştı, insanlar internette sosyalleşmeyi yeni yeni keşfettiler. Ama başta daha ilgili ve profesyonel yapan “blogger”lar kadar içeriğine dikkat eden yeni bloglar pek çıkmıyor. İçerik gittikçe sığlaştı, belki bu daha çabuk tüketen bir toplum olmamızdan kaynaklanıyordur ama maalesef böyle.
Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?
İnternet artık yeni bir mecra olmuş durumda zaten. Medya derslerinde bile artık bu anlatılıyor. Bir şirket, ürün tanıtımı yapacağı zaman, en az basılı mecralar kadar internete bütçe ayırır hale geldiler. Mikrositesi olmayan bir ürün aklınıza geliyor mu? Ya da eskiden boğazda yapılan lansmanlar artık internette yapılır hale geldi. Artık internet gözardı edilemeyen bir güç, dolayısıyla da gündem oluşturabilecek bir güç. En son Amerika’daki uçak kazasını ilk haber yapan kişi, feribot ile olay yerine giden bir adamdı. Iphone’u ile fotoğraf çekip Twitter (sosyal mikro-blog sitesi) ile dünyaya duyurdu. Sonrasında birsürü kanala röportaj verdi, gazetelere çıktı..
Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?
Stil Yaşam’a içerik sağlamak amaçlı yurtdışından çok fazla blog takip ediyorum ama türkiye’de takip ettiğim Serdar Burak ‘cyrus’ Bayburtlu, Serdar Kuzuloğlu, Arda Kutsal, Mehmet Duran, Müge Cerman, sunipeyk, elifile, devletsah ilk aklıma gelenler.
Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Kaliteli içeriği hedeflesinler ve ulaşılabilir olsunlar. İyi bir blogger sürekli olarak ziyaretçileriyle iletişim halinde olandır bence. Diğer yandan da piyasada bilinen, yüksek okuyucu kitlesine sahip blog sahipleri ile tanışsınlar ve takip etsinler. Bana da bu konuda danışmak isteyen arkadaşlar olursa, seve seve yardımcı olurum. Biraz klişe olacak ama, bilgi paylaşıldıkça daha da güzel oluyor
Tolga bey, verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Teşekkür ederim ekibimin adına. Biz bireysel bir blogtan çok, ekip işi çıkarıyoruz ve bu yüzden ekibim adına da sizle röportaj yapmış oldum bir bakıma. O yüzden ekibimdeki Dilara Bilgen’e, Figen Demir’e, Yiğit Kalafatoğlu’na, Mustafa Batu’ya, Yiğit Kula’ya ve Süleyman Özboyacı’ya teşekkür ederim.
Tolga Arıcan’ a ve ekibine ait bloga stilyasam.com adresinden erişebilirsiniz.