Derman Akşit Abraxas

Röportaj serimizin yeni konuğu Kimya Mühendisliği öğrencisi Derman Akşit. Röportajımız her zamanki gibi çok keyifli geçti. Sizlerinde sıkılmadan okuyacağınızı düşünüyorum.

Sözü fazla uzatmadan röportaja geçelim isterseniz.

Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Ben de size teşekkür ederim.

Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Bilişim dünyasının dışındaki ben aslında blogumda anlattığım ‘ben’den çok farklı değil. Üniversite öğrencisiyim. Kimya Mühendisliği Bölümü’nde okuyorum. Bir zamanlar çok fazla kitap okuyordum. Şimdilerde daha çok ‘ders’ kitapları okuyorum. Sıradan bir hayatım var aslında. Genellikle okul ve evden oluşan… Bunun dışında tiyatroya gitmeyi çok seviyorum. Bir de satranç oynamayı seviyorum ama benimle kimse satranç oynamıyor, o da işin üzücü tarafı.

Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?

Bilgisayarla tanışalı çok uzun yıllar oluyor. İlkokuldaydım yani 11-12 sene önce. Erkek kardeşim çok meraklıdır teknolojik ürünlere. Okulda bilgisayar kursları başlamıştı. Biz de kurslara başladık. Daha sonra kardeşimin ısrarları sonucu ilk bilgisayarımız alınmıştı. Herkes o bilgisayarı kullanırdı, ‘sırayla’.  Ben bilgisayarda oyun oynardım, bir de şarkı söyleyip sesimi kaydederdim.

Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?

Aslında ben bilgisayar kullanmaya karşı hiç ilgi duymadım. İlkokul, ortaokul ve lise yıllarımda bilgisayar hayatımda çok az yer işgal ediyordu. Hatta o kadar az ki limitini alırsak 0’a ulaşırdı. Msn’nin ne olduğunu bile bilmiyordum. Herkes msn’in var mı diye soruyordu. Ben de “Yok!” diyordum ama bir taraftan da “Ne bu msn ya, herkeste var bir ben de yok!” diyordum. Daha sonra üniversite sınavına girdim. O sene yaz tatilinde ilk işim bir msn adresi almak oldu. Derken internet hayatıma hiç olmadığı kadar girmiş oldu. Şimdilerde ise hemen hemen her gün en az 4-5 saat bilgisayar ve internet kullanıyorum.

Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?

Demiştim ya msn adresi aldım diye. İşte o sene üniversiteyi kazandım. Kazandığım bölümde hazırlık okumak zorunlu olduğundan ben de başladım hazırlık sınıfına. Sınıftaki bir arkadaşım blog yazıyordu. Gerçekten çok imrenmiştim, daha sonra blog açmaya karar verdim. Yaklaşık 2 senedir de devam ediyorum.

Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?

Bloguma verdiğim isim… Hmmm güzel bir soru! Aslına bakarsanız bunun yarısını blogumda açıklamıştım. Yani ‘Abraxas’ kısmını. Oldukça uzun bir hikayesi olsa da burada kısaca şöyle açıklayabilirim: Hermann Hesse adında Alman bir yazar vardır ve onun bir kitabı Demian… Benim hayatımda en özel yere koyduğum kitaplardan bir tanesidir Demian. O kitapta bahsedilir Abraxas’dan. Ancak blogumun ismini ‘abraxas’ koymayı başaramadığım için başına soyadımı da ekledim. Oldu size ‘aksitabraxas’

Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?

Bloguma yeteri kadar vakit ayırdığımı düşünüyorum. Genelde üniversite öğrencileri arasında yaygın bir laf vardı, “Hele bir üniversiteye girin de, istediğiniz kadar gezersiniz, acayip kopya çekersiniz. Bütün dersleri de verirsiniz.” gibi. Ben üç senedir bunu hiç yaşamadım açıkçası. Okul oldukça yoğun. İstanbul gibi büyük bir şehir. Trafik sorunu var başlı başına bir bela. Dolayısıyla gün içersinde kendime fazla vakit ayıramıyorum. Bloguma en üst düzeyde zaman ayırdığımı söyleyebilirim. “Daha iyisi olabilir miydi?” diye sorarsanız; tabiî ki olabilirdi, eğer daha fazla vaktim olsaydı. Ben de çok memnun olurdum açıkçası.

Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Evet, aslında bu konuda bir şeyler söylemek istiyorum. Ben açtığım ilk blogda siyaset içerikli yazılar yayınlamayı düşünüyordum. Siyaset derken, burada ‘güncel’ siyaset demek daha doğru olur sanırım ama işler istediğim gibi gitmedi. Çok fazla hakaret içeren mail aldım. İnterneti ben hiçbir zaman moralimi bozmak için kullanmadım. Bu iş beni strese soktu açıkçası. Dolayısıyla çizgimi değiştirme kararı aldım. Bu sefer küresel ısınma ile ilgili yazılar yazmaya başladım ama bir süre sonra yazı yazamaz hale geldim.

Küresel ısınma ile ilgili yazıları her yerde bulabilirsiniz zaten. Ben de farklı konularda denemeler yazma kararı aldım. Bu iş daha güzeldi diğerlerine göre. Derken bir blog daha açtım. Aynı yazıları orada da yayınlamaya başladım. Ki o blog bugün üzerinde konuştuğumuz blog. Okuyucularla görüştüm bu konuda. Olumlu ve olumsuz eleştirilerini onlar söylüyorlar zaten. İki farklı blogda aynı yazıların olmaması gerektiğini söylediler ve ben de farklı yazılar yazma kararı aldım. Ancak bu kararı hemen uygulamaya koyamadım. Ancak birkaç ay sonra yani son birkaç haftadır bunu uygulamaya başladım.

Blogger adresimde daha günlük olaylara yer vermeye karar verdim. Zaten okuyucular bloguma girip baktıkları zaman da bunu göreceklerdir. Yıllarca günlük tutmuş birisi olarak buna ara verip tekrar başlamak güzel oldu benim açımdan.

Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?

Her ikisi de. Zorunlu hissediyorum, çünkü çocuğum gibi görüyorum blogumu. Ona bakıyorum. Onu büyütüyorum, yeniliyorum falan. Her şeyden önemlisi vakit ayırıyorum. Dolayısıyla zorunluluk ve sorumluluk duygusunu hissediyorum. İlk günlerdeki heyecanımı hissetmiyorum. Çünkü ilk günlerde ne yaptığımı ben de anlayamamıştım. Heyecan olayı yoktu, zira blog kavramını çok iyi anlayamamıştım. Şimdi çok daha heyecanlı olduğumu söyleyebilirim.

Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?

Genellikle okulla ilgili projeler oluyor. İlk sene yabancı diller bölümü için sunumlar hazırlıyorduk 2-3 arkadaş. Ciddi sunumlar olduğu için üzerimize de o oranda yük biniyordu. Geçen sene cam üretimi ile ilgili bir çalışmam vardı. Ona da çok fazla vakit ayırmam gerekti. Bu sene halk oyunlarıyla ilgili bir projem var ama açıklamıyorum, sürpriz olsun.

Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

Çok fazla yabancı blog takip etmiyorum açıkçası. Tüm blog camiasını düşünürsek, özgün içerik üreten blogların çok fazla olduğunu düşünmüyorum. Yabancı bloglar için de geçerli,Türkçe hazırlanmış bloglar için de. Ben bir blogda video gördüğümde o bloga girmiyorum mesela. Ya da her yazının altında ‘Alıntı’ yazıyorsa o bloglara da girmem. Onun dışında dil geliştirmek amacıyla hazırlanan bloglar var. Benim de takip ettiğim 2-3 blog var. Bir de felsefeyi çok severim. Bu amaçla İspanyolca olarak hazırlanmış bir blog vardı. Gerçekten çok zevk alıyordum o blogdan ama aylardır hiç güncellenmediği için bıraktım.

Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?

Olabilirler. Bazı bloglar olabildiğince çok yazar sayısına ulaşmaya çalışıyorlar. İşin en güzel tarafı da birbirine mutlak derecede zıt olan blogcuları aynı çatı altında bir araya getirebiliyorlar. Bence bu büyük bir başarı. Buna gazetelerde, televizyon kanallarında rastlamak pek mümkün değil.

Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?

Siirimsilerle benim çok uzun zamandan beri takip ettiğim tek blog. Yazılarını çok beğeniyorum. Aynı dünya görüşüne sahip olmasak da çok başarılı buluyorum kendisini. Hatta haftalarca araştırdıktan sonra kendisine ulaşmayı başarmıştım.

Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Aslında ben de o blog yazarlarından birisiyim. Ben öncelikle Türkçeye çok özen gösterilmesini dliyorum. Blog yazarlarının bu konuda daha duyarlı olmaları gerek ama maalesef güzel Türkçemizi katleden blog yazarlarına da çok sık rastlıyoruz. Küfürlü yazıların sıklığı blogun okunma sayısında değişiklik yaratsa da, ben de küfür içeren yazıların yayınlanmasına karşıyım.

Blog yazmaya yeni başlayan arkadaşlarımız diğer blogları takip etsinler ve mümkünse yorum yazılara yorum yazsınlar. En azından isimleri duyulmuş olur. Son olarak blog yazarları okuyucu sayıları az olduğu için endişe duymasınlar. Emek versinler, sabırlı olsunlar. Okuyucu elbet gelecektir.

Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Çok teşekkür ediyorum, çok zevkli bir sohbetti. Nasıl bitti anlayamadım gerçekten. Bu arada ben de sizin başarılarınızın devamı dilerim.

Derman Akşit’ in ilgi çekici bloguna aksitabraxas.blogspot.com adresinden erişebilirsiniz.

Yorum yapın