Blog yazarlarıyla yaptığımız röportajlar serisi devam ediyor. Yeni konuğumuz Hamdi Yaman, web dünyasındaki bilinen adıyla h-yaman.
21 yaşındaki bu genç arkadaşımızla çok keyifli bir röportaj yaptık. Bir yandan öğrencilik hayatı devam eden, bir yandan günlüğüne makaleler ekleyerek paylaşıma sunan bir yandan da günlük yaşamdan vazgeçmeyen Hamdi renkli kişiliğini bloguna da yansıtmış. Yine bu çok keyif aldığım bu eğlenceli sohbetimizden sizlerinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum.
Sözü fazla uzatmadan röportaja geçelim isterseniz.
Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Asıl sizin gibi bir ekipten bu teklifi aldığım için ben teşekkür ederim.
Çok teşekkürler. Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Birçok insanın tahmin ettiği gibi yaşım otuzlarda değil. 21 yaşında kendi halinde bir gencim. Olabildiğince neşeli bir kişiliğim vardır. Bir üniversitenin işletme bölümünde okuyorum. Türkiye’nin en güzel yerlerinden birinde, Alanya’da ailemle birlikte yaşıyorum. Koyu bir Beşiktaş taraftarıyım.
Müzik dinlemeyi, film izlemeyi, ufak gezintiler yapmayı severim. Bir Kurtlar Vadisi ve Prison Break fanatiğiyim. Son zamanlarda fotoğraf çekmek de hobilerim arasına girdi. Arkadaşlarıma vakit ayırıp onlarla birlikte olmaktan mutluluk duyarım.
Ablamın çikolatalı kekine ve kokoreçe olan hayranlığım herkes tarafından bilinir 🙂 Haftasonlarını umulduğu gibi teknomarketlerde geçirmek yerine gezerek, ziyaretlerde bulunarak, fotoğraf çekerek ve bunlara benzer aktiveteler ile geçiriyorum.
Anladığım kadarıyla sadece bilişim dünyasında değil günlük hayatta da sosyal birisiniz. Peki bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?
Bir tanıdığımızın işyerinde Windows 3.1 yüklü bir bilgisayar ile ilk adımı atmıştım. Daha sonra babamın da desteği ile kendi işyerimize alınan bilgisayarla flört etmeye başladım. İlk zamanlarda her bilgisayar kullanıcısının yaptığı gibi ben de Paint’de resimler çizip, Word’de ekrana ismimi yazmıştım. Sanırım 1999-2000 yıllarındaydı bu bahsettiğim zaman ve o zamanlar internet bir lüks sayılabiliyordu.
Genç yaşınıza rağmen Windows 3.1 ile tanışman gerçekten ilginç 🙂 Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?
Blogdan önce biraz daha bilinçsizdim aslında. Forumlara takılıyordum genelde. Ya da ilginç bulduğum sitelere bakıp MSN’de sohbet ediyordum. Ve bir takım küçük çaplı siteler hazırlamıştım.
Blog yazarlarının bir çoğu gibi forum geçmişinizin olması sürpriz değil açıkçası. Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?
Kendi blogumu tutmadan önce ufak tefek denemeler yapıyordum aslında kendi bilgisayarımda, sadece bana özel. Sonra yakın çevremden bazı insanların mesela Skykhan’ın blogunu görmüş ve beğenmiştim. Birkaç blogu daha inceledikten sonra içimdeki uyuyan çocuğu uyandırmak istedim. Erhan Yakut‘un çok büyük desteği ile “merhaba dünya” dedim.
Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?
Birkaç tane isim denemesi yapmıştım adresi almadan önce. Kendi adımda olan bütün alan adları dolu olunca araya bir karakter koyarak bu işe devam etmeyi yeğledim. h-yaman.com olarak aldığım alan adını yine h-yaman rumuzu ile pekiştirdim. Blogumu ilk açtığım sıralarda günde en az üç içerik ekliyordum. Birisi günlük yaşantımdan, birisi internetten, birisi de komik resimler ya da ilginç gördüğüm şeylerden oluşuyordu. Daha sonraları ise hem artan iş hacmi hem de zaman kısıtlaması bu sayıyı bir taneye indirdi. Ve şu sıralar haftada birkaç yazı anca yazabiliyorum.
Daha çok kişisel içerik yani günlük yaşantımdan kareler ve beğendiğim, önerdiğim internet servisleri üzerine yazılar yazıyorum. Bunun dışında kendi yorumuma dahil birçok kategoride yazılar yazıyorum ama nadir oluyor. Ayrıca şu anki mevcut tasarım da kendime ait. Kendime özgü bir üslup ile olayları aktarmaya çalışıyorum. İlk zamanlarda bunu yapamasam da son zamanlarda ön plana çıktığını tahmin ediyorum.
Oldukça güzel içerikli bir blogunuz var. Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?
Normalde günde en az bir saat ayırıyordum. Ancak sınav zamanlarına yaklaştığımda ya da işlerimin yoğun olduğu dönemlerde on dakikayı bile zor ayırabiliyorum. Normal zamanlarda ayırdığım bir saat yeterli oluyor benim için. O bir saat içinde yorumları onaylıyor ve yeni yazılar ekliyorum. Tabi bazen araştırma yapmam gereken içerikler oluyor. Bu tür yazılar için iki saat veya daha fazla bir zaman dilimini ayırıyorum.
Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?
Kişilik olarak yardım etmeyi seven bir mizacım var. Paylaşma sebebim hatta blog yazma sebebimin kaynağında da yardımlaşma var. Eğer internet kategorisindeki yazılarımı incelediyseniz bir servisi alıp o servisin ne işe yaradığını, nasıl kullanıldığını, kullanıcılara sağlayacağı faydaları uzun uzadıya anlatıyorum. Yani interneti yeni kullanmaya başlamış bir insana bile o servisi kullandırabilecek, öğretebilecek bir biçimde yazıyorum. Çünkü zamanında kendim de güçlük çekiyordum birçok konuda. Çıkıp birileri bir konu hakkında birşeyler yazıyordu. Ama iş uygulamaya gelince çok zorlanıyordum. Bu da sanırım benim paylaşıma daha çok önem vermemin nedeni.
Eklediğiniz içerikler için tekrar teşekkürler. Peki Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?
Bu soruya ikisi bir arada cevabını verebilirim aslında 🙂 Birkaç gün birşey yazmadığımda eksiklik hissediyor, rahatsızlık duyuyorum. Bu da zorunluluğu ortaya çıkarıyor. Ama yazarken de hiç sıkılmıyorum, tam tersine eğleniyorum ve kendim de yeni birşeyler öğreniyorum. Her yazıyı yazdığımda da heyecanlanıyorum. Çünkü birçok insan onu okuyor.
Haklısınız 🙂 Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?
Elbette var. Kendi adıma olmasa da başkalarının adına yürüttüğüm projeler, siteler mevcut.
Umarım projelerinizde muvaffak olursunuz. Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?
Yabancı dilde yazan birçok blogu takip ediyorum. Birçoğu kaliteli. Türkçe içerikli olanları da takip ediyorum. Ve bunların da birçoğu kaliteli. Yani bence pek fark yok. Hatta Türkçe yayın yapan birçok blogun eşi benzeri yabancı dilde düşünelemez. Mesela bir Nahnu yabancı dilde yazsaydı takip eder miydim bilmiyorum 🙂 Özetleyecek olursam Türkçe içerikli yayın yapan çok kaliteli hatta yabancı dilde yayın yapanlardan daha kaliteli bloglar mevcut.
:))) Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?
Ben bunun birgün mutlaka gerçekleşeceğine inanıyorum. Şu anda bile belli bir güce sahip olduğunu görüyoruz. Yapılan organizasyonlar, blogcu buluşmaları… Bunların hepsi ileride ortaya çıkacak gücün ön hazırlıkları. Bugün bana yapılan bir haksızlığı birçok çevre blog protesto edebiliyorsa bu bir güçtür. Ya da ben aldığım bir üründen memnuniyetsizliğimi yazdığım zaman birçok insan o ürünü alacaksa bile vazgeçiyor. Bunlar elle tutulur örnekler. Yani medyanın en güçlü alternatifi olacağı kanısındayım.
Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?
nahnu.org, dmry.net, yakuter.com, pcnet.com.tr/ayyas, fatihhayrioglu.com, mfyz.com, eburhan.com bir çırpıda söyleyebileceklerim.
Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Henüz başlamayanlara vakit kaybetmeden bloglamaya başlamalarını öneriyorum. Bu heyecanı mutlaka her internet kullanıcıs tatmalı bence. Herkesin paylaşacağı birşeyleri vardır. Yazmaya yeni başlayanlara ise kendilerini bir çizgi doğrultusunda ilerletmelerini tavsiye edebilirim. Bu özgün olmalarını sağlayacaktır. Özgün olduğu zaman kendilerini takip eden insan sayısı da artacaktır.
Ayrıca ben ilk blog yazmaya başladığımda sitemin günlük 5-6 ziyaretçisi oluyordu. İkinci ve üçüncü haftada 70-80 olmaya başladı. Birinci yılını doldurduğunda 2000 civarıydı. Daha sonra da git gide arttı bu rakam. Yani özetleyecek olursam birazcık sabır ve özveri istiyor kendinizi takip ettirmek. Siz bloga ne kadar değer verirseniz insanlar da o oranda sizin blogunuzu takip edecektir.
Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Ben de size yayın hayatınızda uzun bir ömür ve başarı diliyorum…
h-yaman bloguna http://www.h-yaman.com/ adresinden erişebilirsiniz.