Site icon pdfdergi

Blog yazarlarıyla röportaj: Yakuter

Blog yazarlarıyla yaptığımız röportajlar serisi devam ediyor. 4. konuğumuz Erhan Yakut, web dünyasındaki bilinen adıyla yakuter.

Sorularımıza içtenlikle ve tüm samimiyetiyle cevap veren yakuter, yakuter blogunun bu günlere nasıl geldiğini adım adım anlatıyor bize. Günlüğüne verdiği önem ortada, 2008 blog ödülleri teknoloji kategorisinde 3. olmayı başaran yakuter, iyi bir bloga sahip olmanın inceliklerini bu röportajda anlatıyor bizlere. Çok keyif aldığım bu eğlenceli sohbetimizden sizlerinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum.

Sözü fazla uzatmadan röportaja geçelim isterseniz.

Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Asıl ben teşekkür ederim. PDF Dergi gibi faydalı bir dergi ile röportaj beni çok mutlu eder.

Teşekkürler. Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Öncelikle okuyucularımın tahminlerinin yanlış olduğunu belirtmek isterim. Ne büyük bir bilgisayar firmasında yazılım uzmanı, ne de bir reklam şirketinde tasarımcıyım. Bilgisayar kosunudaki paylaşımlarım programlama ve tasarım ile ilgili olsa da bunlar benim sadece “biraz” ilerletmiş olduğum hobiler 🙂 İkamet etmekte olduğum Ankara’da benim de haftanın 5 günü 8-5 mesaisi olan ve bilgisayar ile ilgisi olmayan bir mesleğim var.

Gezmeyi çok severim. Öyle ki 2008 Blog Ödülleri – Blog Konferansı için günü birlik uçakla İstanbul’a gittim ve gece geri döndüm. Türkiye’nin birçok ilini dolaştım.

Sıkı bir sinema ve dizi (Prison Break, Lost) takipçisiyimdir. Ayrıca sitemde nerdeyse hiç belirtmediğim bir yönüm var ki o da şu Japon çizgi filmlerine (Animelere) olan hayranlığım. Bleach, Death Note, Naruto ve Avatar The Last Airbender hastasıyımdır ama lütfen aramızda kalsın 😛

Sporcu bir yanım vardır. 5 yıl ciddi anlamda Hentbol oynadım. Futbol, basketbol, voleybol ve masatenisini iyi oynadığımı “iddia” ederim. Ankara Milli Kütüphane karşısındaki buz pateni salonunu da pazar günleri aşındırırım.

Aldığınız ödül için sizi tebrik ederiz. Çok dolu dolu bir yaşantınız var anladığım kadarıyla 🙂 Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?

Bilgisayar ile ailem sağ olsun çok erken, Orta 1’de (bizim zamanımızda orta okul vardı) yani 6ncı sınıfta tanıştım. Sene olarak 1996’ta tekamül ediyor. Bu arada ben 1984 doğumluyum. Neyse, bilgisayar ile ilk tanıştığımda Pentium 75’lerden 4Mb Ram’lerden ve Windows 3.1’lerden konuşuyorduk. Oyun oynamayı bir türlü sevemedim ve bu yüzden de hep oyunlardan uzak kaldım.

Daha ortaokuldayken bir abimin beni yönlendirmesi üzerine Pascal programlama dilini öğrenmeye başladım. Bu arada İnternet Türkiye’ye yeni yeni yayılıyordu. Hatta hiç unutmam Superonline ilk kurulduğu ay onlardan 39.9 dolara 30 saatlik bir bağlantı paketi almıştım. İlk ayları olduğu için klavye hediye etmişlerdi. O günlerden bugünlere gelene kadar ne mutlu ki hiç bilgisayar ile bağlantımı koparmadım ve süreci takip ettim.

Gittiğim her yerde insanlara bilgisayarlar hakkında bir şeyler öğretmeye, teknolojideki gelişimleri takip etmelerine yardımcı olmaya çalıştım. Yine unutamadığım anılardan birisi, Erzurum’un bir ilçesinde hiçbir yerde internet bağlntısı yoktu.

Üniversite sınav sonuçları belli olduğunda gün boyunca telefonum susmadı desem yeridir. İnsanlar T.C. Kimlik numaralarını telefonla söylemişlerdi ve bende usanmadan tüm ilçedeki onlarca öğrencinin sonucunu bildirmiştim.

Internete bağlanma hızı ve fiyatlar o günlerden bu günlere çok değişti. Fiyatlar pek ucuzlamadı ama umarım daha makul seviyelere gelir. Peki Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?

Öncelike ben blog yerine günlük deme taraftarıyım ama sanırım Türkiye’de blog kavramı yerleşti. Daha fazla direnmenin de anlamı yok gibi.

Blog yazmadan önce zamanım gazete okumakla ve forumlarda insanlarla tartışmakla geçerdi. Şuan düşünüyorum da hiç de mantıklı yaklaşmıyormuşum internete. Daha doğrusu ben mantıklı yaklaşıyordum ama o zaman kalite yoktu bana göre. Blog Konferansında bir konuşmacı dedi ki “eskiden sadece gazeteler haber yapardı, şimdi tüm insanlar haber yapıyor”. Çok doğru bir söz bu. Geçmişi yaşayanlar gazete sitelerinden bloglara nasıl geçildiğini daha iyi bilirler.

Şunu da belirtmek isterim ki her yeni internet kullanıcısı gibi bende başkalarının sistemlerine girmeye (hack yani) merak salsam da beceremedim, sevemedim 🙂

Herkesin içinde bir hacker vardır 🙂 Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?

Aslında bunu tam hatırlayamıyorum. Yani kimden nasıl etkilendim, nereden okudum da öğrendim bilemiyorum ama sanırım her şey WordPress ile tanışmamla başladı. Güzel temaları olan kaliteli bir sistemdi. Tabi bu güzel sistem ile sadece blog yazılabiliyordu (tabi o zaman görüş açım kısıtlıydı, öyle sanıyordum).

Bazı sıkı takipçileriniz biliyor ama bilmeyenler için blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?

Erhan Yakut isminin kombinasyonundan “yakuter” ortaya çıkıyor. Aslında rumuzumu oluşturma şeklim tamamen çalıntı. Ablamdan çaldım 🙂 Onun ismi Ebru ve “yakuteb” demişti bilgisayarda bir yerlerde. Benim de hoşuma gitti ve “yakuter” dedim. Sanırım bu ilk ve son kez başkasından gördüğüm bir şeyi kullanışım oldu. Ondan sonra hep özgünlüğe, orjinalliğe önem verdim. Sitemde her konuda önceleri kendi düşüncelerimi, hissttiklerimi yazarken zamanla site tasarımı, programlama, teknoloji konularında daha fazla yazdığımı farkettim. Zamanla teknolojinin her alanında dersler veren bir blog oldu çıktı yakuter.com.

Farklı ama kafiyeli bir isim olmuş 🙂 Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?

Eskiden çok vakit ayırıyordum ama artık günlük 30 dk vakit ayırırsam kendimle gurur duyuyorum. Gün geçtikçe bilgisayar dışındaki hayatım ağır basmaya başladı ve önceden bir makaleyi yazmak için saatler harcarken şimdi kısa derslerle geçiriyorum zamanımı.

Az zaman ayırarak başarılı bir grafik çiziyorsunuz. Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Bu soruyu sormanıza çok sevindim çünkü bir şeye netlik getirmek istiyorum. Kimisi benim için açık kaynak kod destekçisi terimini kullanıyor. Oysa ki daha Linux bile kullanmıyorum tam olarak. Mesele bence kodları vermekte değil. Kodu verirsiniz ama karşınızdaki konuya hakim değildir ve kodlarınız bu nedenle havada kalır. Ben daha çok paylaşmayı, paylaşırken öğretmeyi hedeflerim. Mesela yeni bir betik (ingilizce script) yazdığımda bunu olabildiğince basit hazırlayıp yayınladığım yazımda programcıların nelere dikkat etmeleri gerektiğini, neler öğretmeyi amaçladığımı belirtirim.

Örneğin yakuter sanal klavye isimli basit bir betik hazırlamış ve açıklamasında PHP programlama dile Türkçe karakterlerin kullanıldığı bir dizinin nasıl oluşturulduğunu bu örnekte görebileceklerini belirtmiştim.

Evet yakuter klavye ile ilgili bir haber yapmıştık sitemizde daha önceden, tekrar teşekkürler. Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?

Cevap veriyorum, C şıkkı. İkisi de 🙂 Hem eğlenceli hem zorunlu… Yazılarıma ara verdiğim zaman insanlar neden yazmıyorsun diyorlar ve o anda omuzlarımda bir sorumluluk hissediyorum. Makaleyi yazarken de bir o kadar zevk alıyorum yazdığımdan. Tek ödülüm ise ufak bir teşekkür.

Paylaşımlarınız için tekrar teşekkür ediyorum. Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?

Bir aralar wpdestek.com ve ajax-tr.com adreslerinde de yazmış olsam da artık maalesef hiç zaman bulamıyorum. Artık benim için varsa yoksa ilk ve son gözbebeğim yakuter.com var.

Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

Benim yazmış olduğum konularda (programlama ve tasarım) Türkçe içerik olarak ciddi bir sıkıntı olduğunu söyleyebilirim. Benim bu işi öğrenirken okuduğum yabancı dildeki (İngilizce) makalelerin haddi hesabı yok. Bu tecrübelerim sırasında gördüm ki onlar içeriğin özgün olmasına bizden daha çok değer veriyorlar. Yakuter.com’daki çizgimin nedeni bu tarzdan etkilenmiş olmamdır.

Ben kendi kendimi tatmin etmek için yazıyorum. Benim olmayan bir yazıya sitemde yer verdiğimde içimde bir sıkıntı oluyor. Düşünsenize, kendi günlüğünüze başkaları bir şeyler yazarsa o nasıl sizin günlüğünüz olur? Benim temel düşüncem de budur zaten. Yakuter.com bir site değil, benim için bir kişiliktir. Gerçek hayattaki kişiliğimin internete yansıyan yüzü.

Zaten başarılı bloglar da özgün içerik sağlayanlar değil midir? Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?

Şunu unutmamak gerekir ki medya organları haberlerini ajanslardan alırlar. Bu haberler gün gelirde ajanslardan direk internette sözü geçen, hatrı sayılır blogculara ulaşırsa işte o zaman medya karşısında ciddi bir alternatif bulur. Şimdilik sadece medya tarafından bize ulaşan haberler hakkında yorumlar yazabiliyoruz. Tabi şunu da belirtmem gerekir ki bazen bu yorumlar haberlerden daha çok konuşuluyor. Bu durumda da blogların gücünün sadece bir kısmının bile ne kadar etki yaratabileceğini görüyoruz.

Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?

Dediğiniz gibi yerli ve yabancı birçok blogu netvibes.com üzerinden RSS ile takip ederim. Şimdi aklıma gelenleri yazmam gerekirse;

Yerli:
• www.dmry.net
• www.h-yaman.com
• http://www.photoshop-tr.com
• www.fikiratolyesi.com
• www.eburhan.com
• http://www.blogkazani.com
Yabancı
• http://www.webdesignerwall.com/
• http://www.456bereastreet.com
• http://slashdot.org
• http://www.techcrunch.com

Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Benim en önemli söyleyeceğim şey şudur ki kendilerine daha en başından bir çizgi çizsinler, konularını belirlesinler ve bu konuda özgün yazılar yazsınlar. Bunu yaparlarsa zamanla çevrelerinde kendilerini okuyan, yazmadıkları zaman merak edip soran çekirdek bir okuyucu kitleleri oluşacaktır.

Bununla birlikte günümüzde bloglar arası çatışmaların olduğunu görkteyiz. Sakın böyle şeylere karışmasınlar. Kendi bloglarında kendilerini tatmin edecek şekilde yazsınlar. Yani önemli olan insanların beklediği yazmak değil sizin içinizden geleni yazmak. Ancak bu şekilde zevkle yıllar boyu yazabilirsiniz.

Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Teşekkür ederim. Size de çalışmalarınızda kolay gelsin.

yakuter bloguna http://www.yakuter.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Exit mobile version