Blog yazarlarıyla yapacağımız röportajların ikincisini yıllardır çok keyifle takip ettiğim ve o farkında olmasada kendisinden bir çok şey öğrendiğim blog dünyasının tanınmış isimlerinden Ferruh Mavituna ile gerçekleştirdik.
Bu eğlenceli aynı zamanda düşündürücü ve bilgi verici sohbetimizi de bir solukta sonuna kadar okuyacağınızdan eminim.
Sözü fazla uzatmadan röportaja geçelim isterseniz.
Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Zevkle,
Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Bu beklemediğim bir soru çünkü bilişim dünyasının dışarısında pek bir “ben” olduğunu zannetmiyorum. Hayatım bilişim dünyasının o kadar içerisindeki sanki o olmadan kendimi ifade edemeyecekmişim gibi geliyor. Gene de basitçe kendimi ifade etmeye çalışırsam, olayları kendi yönüyle incelemeye çalışan, farklı zamanlarda farklı kanallardan yayın yapan biriyim.
Genelde bilişim dışındaki vaktimi eşim ile birlikte harcıyorum bu da yeni yerler görmek, alışveriş yapmak, film izlemek, bazı konular üzerine uzun muhabbetler etmek ve o fotoğraf çekerken onu izlemek demek oluyor.
Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?
Çok küçükken evimizde bir Commodore 64 vardı, ilk onu kullanarak ve büyük ağabeyimin kafa ayarı yapıp kod yazmasını izleyerek tanıştım, daha sonra bir çok farklı yerde PC kullanma fırsatım oldu. Aktif kullanmaya başlamam ise ilk kendi bilgisayarım olduğunda yani liseye ilk başladığımda gerçekleşti.
Genelde vaktimi oyun oynayarak geçirdim, günde 10-12 saatten bahsediyorum!
Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?
Genelde interneti üç amaç ile kullanıyorum, bir konu hakkında bilgiye ulaşmak, başka insanlar ile fikir paylaşmak ve diğer insanların fikirlerini duymak. Dolayısıyla benim için blog öncesi ve sonrası internet kullanımımda ciddi bir fark olmadı sanırım. Tek farklılık, çok anti-sosyal biri olmama rağmen blogdan sonra internetteki sosyal çevrem inanılmaz derecede genişlemesi oldu.
Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?
Fikrin çıkışını hatırlamıyorum neredeyse ilk blogumdan bu yana 8 sene geçti, ilk blog etkileşimim Kaliber10000 – k10k.net in blog kısmı gibiydi. İlk açtığımda benim de formatım onlar gibiydi, etraftan haberler ve basit muhabbetler. Daha sonradan kısa sürede bugünküne benzer bir blog formatına döndüm.
Blog açmadaki ana amaç sanırım sesimi duyurmaktı, kendim programcı olduğum için kodlamak sorun olmadı ve kendi küçük blog sistemimi yazdım. Açıkçası şu anki blogumdan önce iki tane ufak kısa dönemli blog açtım, en sonra olarak 2002’ de http://ferruh.mavituna.com adresine taşınarak şu anki bloga başlamış oldum.
Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?
Üzerinde çok düşündüm desem yalan olacak sanırım, isim ve soyad. Basit ve efektif, benim blogum her zaman benim hakkımda oldu. Dolayısıyla isim-soyad kombinasyonu kolay bir seçimdi.
Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?
Belirli bir vakit aralığım yok ama sanırım günde en az 1 saat ayırmış oluyorum. Bu yeni yazı yazmak, site üzerinden gelen e-mail’ ları cevaplamak, yorumları okumak ve yorum yazmak ile geçiyor.
Genel olarak yeterli, bundan fazlası çok fazla efor gerektiriyor.
Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?
Samimi olmaya çalışıyorum, belli bir kitleyi kazanma veya kaybetme korkusu olmadan yazıyorum. Bu nedenden dolayı okuyucu kitlesi mütemadiyen değişiyor. Bu konuda çok objektif olamayacağım ama sanırım ben nasıl biriysem aynen öyle yazıyorum. Paylaşmayı ve değişik konular konusunda konuşmayı seven bir insanım, aynı konuda çok uzun süre duramam sıkılırım, bloga da bunu yansıtmayı çalışıyorum.
Diğer ilginç bir şey ise ben genelde kendim için yazıyorum. Bugüne kadar iki-üç defa, yazdığım blog yazılarını teknik nedenlerden dolayı sitede yayınlayamadan kaybettim ve bunları bir defa daha yazıp yayınlamadım. Dolayısıyla yazıyı yazdığımda yazı ile işim bitmiş oluyor. Blogda yayınlamak sadece ekstrası ve paylaşmış olmak, eğer yazdığım ve kaybettiğim yazıyı bir defa daha yazarsam rahat hissetmiyorum, samimi gelmiyor.
Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?
Genelde son yazının üzerinden bir hafta geçmiş ve hala yeni bir yazı yazmadıysam rahatsız oluyorum buna rağmen açıkçası bir şey yazacağım diye kasmıyorum. Dolayısıyla ilk günlerdeki gibi eğlenceli olsa da baskı daha yoğun. Çünkü o zaman günde 35-45 kişi okurken bugün 3500-4500 kişi okuyor, dolayısıyla oyunun kuralları biraz daha değişmiş durumda.
Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?
Evet! Bir sürü Şu an yaklaşık beş değişik proje üzerinde çalışıyorum. Yan projelerim genelde güvenlik ve geliştirme üzerine oluyor, bir çoğundada gizlilik kriteri yüksek olduğundan çoğunun detaylarını çalışmalar bitmeden blogumda paylaşamıyorum ama yan çıktıkları bloguma yansıyor.
Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?
Sanırım tek kelime yeterli : Kalite.
Türkçe bloglardaki yazıların %90’ ı zaten yazılmış yazılar, Türkçe olarak tekrar yazılıyorlar ya da haber olarak gösteriliyorlar. Zaten yazılmış derken bu insanlar bu yazıları çalıyor demiyorum ama zaten yazılmış konular hakkında yazıp hali hazırda yapılmışın üzerine bir şey koymuyorlar. Bunu yapabiliyorlar çünkü sadece Türkçe blogları okuyan çok geniş bir kitle var, bu kitle için bu içerik yeni ve güzel ancak hem Türkçe hem de İngilizce blog takipçileri için bu yazılar genelde hiç bir değer taşımıyorlar.
Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?
Bana zaten oldular gibi geliyor, her ne kadar bir çok farklı medya kaynağı detaylı şekilde belirtmese de artık medyadaki haberlerin içerisinde bir çok blog kaynaklı haberler görebiliyorsunuz. Bir blogda ilk elden bildirilmiş bir bilgi, ya da başlatılmış bir tartışmanın etkilerinin haber olması gibi.
Buna rağmen Türkiye’ de bence hala blogların etkisi komik rakamlarda, günlük 10.000 okuyucuyu geçen kaç blog var bilmiyorum. Tabii varsa. Dolayısıyla bir bulvar gazetesideki bir köşe yazısı ile en popüler bloglar arasında henüz pek bir fark yok.
Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?
Biraz ironik sanırım ama aslında çok az birey blogu takip ediyorum, onun yerine genelde Slashdot/Bildirgec/DotNetKicks gibi gruplardan haberleri almaya çalışıyorum.
Eğer nadiren yazan blogları saymazsam sanırım severek adam gibi takip ettiğim tek blog var: Coding Horror – http://www.codinghorror.com/blog/ . Bunun harici hemen hemen tüm diğer blogları sadece başlığa bakıp hızlıca okuyarak takip ediyorum.
Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Neyseniz o olun, yazmaya değecek bir şeyiniz yoksa yazmayın, eğer bir şey yazılmışsa onu bir daha yazmayın. Bunlardan sonra hala yazacak bir şeyleriniz varsa, biraz da sabırlı olmanız ve insanların sizi keşfetmesini beklemeniz gerekecek.
Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Ben teşekkür ederim, benim için de keyifli oldu.
Ferruh Mavituna’ ya http://ferruh.mavituna.com/ adresinden erişebilirsiniz.