Blog yazarları ile yaptığımız röportaj serimiz Erdal Güçlü’ nün doluyorum.com bloguyla devam ediyor. İşte o röportaj:
Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Estağfurullah, böyle bir uygulama yaptığınız için aslında ben teşekkür ederim.
Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
27 yaşındayım ve bekarım.Satış ve teknik işler olmak üzere, bir çok iş yaptım.Şu an, herhangi bir şirkette çalışmıyorum.Ekonomik kriz kurbanlarındanım da diyebiliriz.Bu işler esnasında gezmek bende bir tutku olmuştu.Türkiye’de sanırım bir kaç il haricinde her yere ayak bastım.Doğayı çok seviyorum, dingin ortamlarda rahatlamak favorim oldu hep.Koyu bir Beşiktaş taraftarıyım, futbol tutkunuyum.Televizyonda maç varsa, hayat durmuştur o an benim için.Daha fazlası için sitemdeki hakkında kısmına göz atabilirsiniz.
Bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?
Bilgisayarlarla ilk olarak lise yıllarında tanıştım, daha doğrusu ilgi duymaya başladım.Bilgisayar dersim zayıftı üstelik.Daha sonra bir öğretmenimin pentium 120 bilgisayarını aldım ve o günden sonra hayatım değişti diyebiliriz.İlk zamanlar sürekli oyun oynuyordum, daha sonra internet ile tanışarak çeşitli sohbet ortamlarında zaman geçirdim.Bu ortamların bir çoğunda yönetici oldum ve bilgisayar başındaki zamanımın çoğunu, bu gibi şeylerle geçirdim.
Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?
Blog yazmaya başlamadan önce, çeşitli portallarda yazıyordum.Sosyal içerikli sitelerde, sürekli güncel konular ile meşgul oldum.Çeşitli fikir ve düşünce paylaşımları yapan insanlarla, bir arada bulunma fırsatım oldu.Linux forumlarında kısa bir süre bulundum.Blog yazmadan önce de bir çok sitede moderatör/adminlik yapıyordum.
Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?
Blog yazma fikri, yazılarımın okuyanlarca beğenilmesinden sonra başladı.İyi yazabildiğimi biliyordum ve yazılarımı bir alanda toplamak istedim.Daha sonra pek üerine düşemedim ve vazgeçtim.Fakat sosyal içerikli bir sitede, kendi grubum için yayınladığım bir bülten (10 Kasım 2008-Sen gittin ya) ile istemeyerek de olsa yeniden göz önüne çıktım.Bu yazının bir çok blog ve forumda adım yayınlanmadan yazılmasına içerledim.Yeniden bir blog oluşturmak istedim.Yazılarımı kopyalayanlarla, bu şekilde mücadele vermenin en doğru şey olduğunu düşündüm.Bu yüzden de, şu an kullandığım alan adını aldım.
Blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?
Bloguma verdiğim isim, her şeye bol bol yorum yapmamdan geliyor.Bir dolu yorum yaptığım için de, bir gece yatarken düşündüm ve bu adı uygun gördüm.Doluyorum.com’da, tamamen kendi düşüncelerimi yayınlamaktayım.Güncel konulara, kendimce yorumlarımı katmakta ve eleştirmekteyim.Bir insanın hayatına dair, her ne varsa bu konuları işlemekteyim.Linux hakkında bildiklerimi ve öğrendiklerimi de, blogumda kayıt altında yayınlamaktayım.Ayrıca bildiklerimi, herkes ile paylaşmaktayım.
Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?
Bloguma son zamanlarda, epeyce vakit ayırıyorum.Sırf yazmak için yazmıyor, gerçekten yazma hissiyatım uyandığında yazıyorum.Bu acıkınca yemek gibi bir şey oluyor.Tok karnına yemek yemeyi, pek başaramam.Blog teması ve görselleri içinse, her gün vakit ayırıyor ve yeni şeyler deniyorum.Kullandığım temanın tamamını, kendim dilimize çevirdim.Blog ile uğraşmak hoşuma gidiyor, beni yansıttığını düşünüyorum.
Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz. Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?
Bu benim kişiliğim.Özgür olmak, bambaşka bir şey benim için.Dobra olmak ve olaylar ve ya kişilerle ilgili direkt tespitler yapmak, beni ben yapan şey.Hiç bir zaman, düşündüğüm ile yaptıklarım farklı olmadı.Bu yüzden beni sevmeyen çok olduğu gibi, seven de aynı oranda çoktur.İşimi, arkadaşlarımı kaybettim fakat dürüst ve dobra oldum.Bu yüzden canımı versem, hiç umrumda değil.Ben bunun için yaşıyorum.
Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?
Hayır kendimi zorunlu hissetmiyorum.Yukarıda da belirttiğim gibi, sadece yazma hissiyatım uyandığında yazıyorum.Kafamda bir şeyler oluşmadan, asla yazmış olmak için yazmaya kalkmadım.Bu hem beni yansıtmaz, hem de takip edenlerimi sıkar.
Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?
Evet yeni bir projem var.Asker arkadaşım ile sosyal içerikli bir site hazırlıyoruz.Şu an, tasarım aşamasındayız.İnsanların internet üzerinde sosyalleşmesini hedef aldığımız bir portal hazırlıyoruz.Etkinlikler, buluşmalar, çeşitli toplantılar, yemekler, iş görüşmeleri gibi şeyleri, bireylerin kendileri organize edebilecekleri bir sistem yapıyoruz.Bira yavaş gidiyoruz ama iyi bir şey yapmak istiyoruz.Sosyalbiri.com, verdiğimiz emekleri, açtığımız günden itibaren toplayacağımız bir meyve ağacı olur umarım bizim için.
Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?
Yabancı içerikli bloglar, genelde kazanç amaçlı yapılan bloglar.Dünyaya hitap edip, her ülkeden ziyaretçi alma hedefleri olduğunu düşünüyorum.Yabancı uyruklu bir blog için de, kendi kültürlerini yansıtmaları olarak değerlendiriyorum durumu.
Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?
Bloglar, asla medya gibi bir sektöre alternatif olamaz.Bloglar, kitaplar gibi ve ya anlık bilgi bankaları gibi kullanılabilir.Eski hatıra defterlerinin yerini, günümüzde bloglar almış durumda.Tek farkı, sanal bir dünya ile tamamen istediğiniz kadar paylaşabiliyor oluşunuz.
Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?
Bildirgeç,bobiler.org, tuguts.com, karalamadefteri.net takip ettiğim bloglardan önde gelenleri diyebiliriz.
Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle kimsenin blog yazmak için kendini zorlamaması gerektiğine inanıyorum.Eğer içinizden bir şey yazmak geliyorsa, o an bir kağıda ve ya bir elektronik belgeye yazın.Daha sonra, yazdığınızı okuyun ve kendinizi, sizi takip edecek okuyucuların yerine koyun.Siz bir ziyaretçi olsanız, neden sizi takip etmesi gerektiğini ve ya neden etmediğini böylelikle tespit edebilirsiniz.Yazılarınızı, Türkçe kullanımına özen göstererek yazın.
Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.
Bana bu fırsatı sunduğunuz için, teşekkür ederim.Blogların tanıtımı adına yaptığınız bu hareketin, sorunsuz devamlılığını dilerim.Başarılar.
Erdal Güçlü’ nun bloguna doluyorum.com adresinden erişebilirsiniz.