Blog yazarlarıyla röportaj: deliprofesor

Blog yazarlarıyla yaptığımız röportajlar serisi devam ediyor. Konuğumuz ise deliprofesör olarak tanınan çok genç ve çok zeki bir kardeşimiz Ali Suna.

Ali Suna ile yaptığımız röportaj gerçekten çok eğlenceli geçti. Kendisi bir yönetmen olmak istiyor ama ben onda yazarlık, eleştirmenlik ışığı görüyorum. Kimbilir belki bir gün bir yazar (yazar olmuş zaten bloguna yazarak) yada yönetmen olur ve çok güzel işlere imza atar.

Bu eğlenceli sohbeti bir solukta sonuna kadar okuyacağınızdan eminim.

Ben tekrar, sözü fazla uzatmadan yaptığımız röportajla sizleri başbaşa bırakıyorum.

Hoş geldiniz, röportaj isteğimizi geri çevirmeyip kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Merhaba,asıl ben teşekkür ederim efendim,daha fazla kitleye ulaşabilmemi ve fikirlerimi aktarmamı  sağladığınız için.

Estağrifullah. Öncelikle kendinizden bahsetmenizi rica ediyorum. Yani bilişim dünyasının dışındaki sizi tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Gönül isterdi ki burada kendimi anlatırken bir dinozormuşçasına ahkam kesebileyim,şu üniversiteyi okudum,şurada master, öteberisinde de yüksek lisans yaptım şeklinde söylemlerde bulunayım.Ama ben bir garip oğlanım.İnternette göründüğümün aksine biraz daha basitim sanırım.

1989 yılında İzmir’de doğdum ve bu vakite kadar da Truman Show’daki adam gibi bulunduğum lokasyondan pek uzaklaşabildiğim olmadı. Muhteviyatı %90 güzel kızlardan oluşan bir şehir olduğundan gerek, hiç de ayrılasım gelmemiştir. Lise tahsilatımı İzmir Anadolu Lisesi’nde nihayetine kavuşturdum ve şu an ÖSS isimli ortaçağ zihniyetindeki savaşı kazanma derdindeyim bir yandan. Kendimi pek de derslere verdiğimi söyleyemem, zira mühendislik ya da doktorluk gibi meslekler hiç işime gelmiyor. Kendi kafamda sürekli dönen yönetmenlik hayallerim var.İleride bu konuya daha fazla eğilmeyi düşünüyorum.Ama takdir edersiniz ki,yönetmen olduğunuzda bile insanların sizi iplemesi için en azından mühendis olmanız gerekiyor. Hem alaylı hem mektepli olanlar en başarılıları anlayacağınız.

Yönetmenliği bilemeyecem ama iyi bir yazar/senarist olabileceğinizi düşündüm bir anda. Peki Ali bey bilgisayarla ilk olarak nasıl tanıştınız? İlk kullanım zamanlarınızda en çok ne yaparak vakit geçirirdiniz?

Bundan 4-5 yıl öncesi gibi kısa bir maziye denk gelir yanlış hatırlamıyorsam. Herkesin uydurduğu basit bir yalan vardır ya : “Ders çalışmam için bilgisayar lazım” diye,işte o yalanla kardeşim babama bilgisayar aldırmayı başarmıştır. Haliyle ben de bolca nasiplenmiştim.Genelde benim yaşımdakiler bu aleti eline aldığında oynayacak oyun arar, uyuşturucu müptelası gibi dört duvar içinde debelenir durur,düz duvarlara tırmanır. Ama benim ilgim oyunlardan ziyade,yazılımlara yönelikti.Neredeyse 5-6 aylık bir süreç boyunca bunlardan başka birşeyle uğraşmadım. Akabinde ufaktan ufaktan oyun da oynadım tabii.

:)))))) Blog yazmaya başlamadan önceki internet yaşamınızdan bahsedebilir misiniz ?

Blog yazmaya başlamadan önce deli gibi kendimle konuşuyordum. Ya da sokaktaki durumların analizini yapıp,beynimde kendimce komik tanımlamalar çıkarıyordum. Nadiren kaleme alma ihtiyacını hissederdim bunları. Ya da sosyal ortamlarda nadiren kullanırdım mizahi yönümü. Ama beni tanıyanlar benim çok komik biri olduğumu söylerlerdi,tabi ben emin olamazdım. Hala da değilim.”Ulan deli misin be adam?” dedim kendime bir gün. “Bunları internette topla da başkası da nasiplensin.” Bu iki cümle blog yazmaya başlamama yetti de arttı.

Teşekkürler paylaşımlarınız için :)) Blog yazma fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl başladınız?

Dediğim gibi,deli gibi kendi kendimi güldüreceğime,düşüncelerimi başka insanlara açayım,eğer komikse onlar da gülsün dedim. Aslında kendimi tatmin etme isteğinin de daha ağır bastığını söylesem yalan olmaz. Ne yaparsak kendimize yapıyoruz. Bu da benim kendimi mutlu etmek için kendime verdiğim bir oyuncak. Mastürbasyondan tarz olarak pef fark içermese de apayrı hazlar veriyor.

Ehm, kem küm :)) Peki blogunuza verdiğiniz isim nereden geliyor? Bize biraz blogunuzdan bahsedebilir misiniz?

BabaZula’yı gerçekten çok severim. Türk müziğinin en iyi isimlerinden olduğunu düşünüyorum. Albümlerinin kapaklarına bakarken bir gün birinin üstünde “Mad Professor” yazdığını gördüm. Kendime çok yakıştırdığım bir tanımlamaydı. Sorgulamasını yaptım,denyo tipli djin biri kullanıyordu bu adı. E , ben de neden Deli Profesör olmasın dedim. Yerli malı,yurdun malı. İyidir,iyi.

Blogunuza ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bunu yeterli görüyor musunuz?

Yazı yazmak için genelde 1 saat yetiyor da artıyor. Çünkü yazmadan önce yazacağım konuyla ilgili bir yığın fikir beynimin içinde oluşuyor. Daha sonra beynimin filtresinin içinden ayıkladığım sağlam malzemeleri seri bir şekilde diziyorum. Özellikle resim bulması çok oyalayan bir iş. Bu bir saatin neredeyse 15 dakikası özgün bir resim aramakla geçiyor.

Yazıyı yazdıktan sonra da yaklaşık 1,1.5 saat okuyabildiğim kadar takip ettiğim bloglardan okuyorum. Bilgisayarla da daha fazla haşır neşir olunmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Zira bu alete köle olmanız muhtemel.

Blogunuzu incelediğimizde gerçekten özgün bir içeriğe sahip paylaşımcı bir blog olduğunu görüyoruz.  Belirli bir çizginiz var, bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Bir blogun veya sitenin iyi bir yerlere gelebilmesi için mutlaka belirli bir çizgiyi takip etmesin gerektiğini düşünüyorum. Ameleler gibi “Ne iş olsa yaparım abi” diyerek yapılacak bir iş değil bu. Ne bulursanız yazamazsınız, her telden çalamazsınız. Bunu yaptığınız zaman belirli bir kitleniz oluşmayacaktır. Çok da taraflı yazamazsınız. Bu,insanların size olan güvenini azaltır. Ben özellikle yazarken siyasetten dem vurmamaya çalışıyorum. Her ne kadar beni çok rahatsız eden durumlar olsa da bahsetmek istemiyorum. Bir kere denemiştim hatta. Sonra yazdığım yazı,sevgili Buzcevheri’nin uyarısıyla birlikte bana çok salakça geldi,yazımı sildim ve geri çizgime döndüm.

deliprofesor

Blog yazmak için kendinizi zorunlu hissettiğiniz oluyor mu? Yoksa hala ilk günlerdeki gibi eğlenceli bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?

Şu an en nefret ettiğim noktadan bahsettiniz. Hani sınavın en değerli sorusu, en kazık sorusu olur ya, bu da onun gibi.

Dediğim gibi, bu işe kendimi ve biraz da başkalarını tatmin etmek için başladım. Ama sonraları hergün yazmak adeta bir bağımlılık haline geldi. Fikirler kafamda çok olmasına çok, ama bunu bir zorunluluk olarak algılamak beni huzursuz ediyordu. Yazarken gerçekten çok eğleniyorum ve bünyem ferahlıyor. Ama yazma isteğim olmadığı zaman bile yazmayınca huzursuz olmak,bu işe karşı hafiften bir nefret doğrdu bende. Öyle ki;bazen bu iş daha da büyümeden bırakayım diye düşünüyorum.

Yok yok devam edin. Blogunuzun dışında başka zaman harcadığınız projeleriniz var mı ?

Babam mobilya imalatçısı ve aynı zamanda mağazası var. Fakat günümüzde artık mağazada beklemekle müşteri gelmiyor. Müşterinin zorla gözüne girmeniz lazım bir şekilde. Günün teknolojilerini de kullanmak elzem bir hale geldi zaten. Kardeşimle birlikte pek çok e-ticaret sitesi ve kendi e-ticaret sitemiz üzerinden son derece güzel satış çalışmaları yapıyoruz ve her geçen gün daha kaliteli bir hal alıyor. Şu an en büyük e-mobilya platformunu oluşturacağımıza adım gibi eminim. Çünkü kardeşim de ben de Larry ve Sergey gibi oldukça özverili bir şekilde çalışıyoruz.

:)))))) Umarım başarılı olabilirsiniz. Türkçe içerikli bloglarla yabancı dillerdeki bloglar arasında sizce farklılıklar var mı? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

Kültür haricinde pek bir farklılık göremiyorum. Bizden hafiften daha üstün gibiler sanki. Genel olarak kopyala yapıştırdan ziyade, kişisel olarak birşeyler üretip sunmaya çalışıyorlar. Zaten bloglarımızda kullandığımız ecnebi işi eklentiler de bunun en iyi göstergesi. Sizin bizim gibi adamlar yapıyor,ama yabancılar.

Evet durum gerçekten böyle. Ama internetin yaygınlaşması ile beraber bizimde bir şeyler üretebileceğimize inanıyorum ben. Bloglar özellikle son dönemde yüksek okuyucu sayılarına ulaştılar. Bloglar medyaya alternatif olabilir mi? Medya gibi gündem oluşturacak güce sahip olabilirler mi?

Türk Medyası yaşlandıkça beyni büyüyen ve bu sebeple kafatasına sığmamasından dolayı delirip sağa sola saldıran bir Pitbull haline dönüştü adeta. Çok mantıksız davranıyor ve hiç abartmıyorum,pek çok kanalın haber bülteni ve gazetelerin içeriğinde 10 haberden 5i asparagas. Öyle ki bizim çok tanıdığımız bir komşu hakkında bile uydurma haber gördüm geçen.”Biz başka biriyle mi komşuyuz?” diye sordum kendime.

Bu yüzden bloglar medyaya alternatif olmaz,zaten daha iyi ve daha dürüst oluşumlar. Şu an ana haber bültenlerindeki pek çok haber,dikkat ederseniz bloglardan araklama haberlerdir. Koskoca 100-200 kişil kadronun üretim gücü,tek kişinin kaleminden çıkan yazılara bakıyor. Ama bu medyada utanma yok, kendilerini yiyip bitirene kadar fütursuzca çalıp çırpacaklardır.

Eminim bir çok blog yazarını takip ediyorsunuz ama şu an aklınıza gelen takip ettiğiniz bloglar hangileri?

Pek çok takip ettiğim, takip ederken bana pek çok şey katan blogcular var. Fakat birinin ismini verip de diğerinin adını unutup mahçup etmek istemiyorum.Ya da sıraya dizerim,”Beni niye en son yazmış?” der. O yüzden isim vermezsem daha mutlu olurum.

Son olarak blog hayatına henüz başlamamış yada yeni yeni yazmaya başlayan yada yazan ama istediği okuyucu kitlesini bir türlü elde edemeyen blog yazarlarına/adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Herkes zaten birşeyler yazıyor. Blog yazan pek çok insan kendini çok farklı biriymiş gibi ifade eder. Aynı şekilde ben de öyle yaparım. Özellikle Anekdot Silsilasyonları kısmında yaparım bunu.Halbuki aslında anlattığım şeyleri,başka biri anlatsa belki de hiç ilgi çekici gelmeyebilir. İşte burada yorum farkı devreye giriyor. Eğer bir yetenek varsa “Bir adam sokakta yürüyor” cümlesini bile evirip çevirip insanlara satabilirsiniz. Zaten olay da bundan ibarettir. Hiçbirimiz farklı değiliz,ya da mesih.

Bunun haricinde farklı bir bölüm yapması gerek sitesinde bence.Mesela benim bir satış bölümüm vardır.Ayak Mantarından tutun da göbek pamuğuna kadar envai çeşit garip parçaları satıyorum.İnsanlar böyle farklı şeyleri görünce şaşırıyorlar haliyle,siteyi de unutmuyorlar,buna benzer şeyleri görmek için uğruyorlar bir daha illa ki.

Bir de sitenin adının kesinlikle akılda kalıcı olması lazım. Ben şanslıydım ki böyle güzel bir isim bulabildim. Muhakkak kafa patlatıp akılda kalması kolay bir isimle başlamalılar kariyerlerine.

Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederek, röportajımızın sonuna geldiğimizi üzülerek de olsa söylemek zorundayım. Gerçekten çok güzel bir sohbet oldu. Başarılarınızın devamını diliyorum.

Valla iyiydik, muhabbet tam da koyulaşmıştı. Daha Türkiye maçında arkadaşın gol sevinciyle beni itmesiyle stadyumda nasıl 3-4 sıra aşağıya tepetaklak yuvarlandığımı anlatacaktım. Aslında evet,sanırım bu darbeler yüzünden delirdim ben…

Temennileriniz için ve blogcuların görüşlerini topladığınız bu eşşiz çalışma için tekrar tekrar teşekkür ederim.

Deli Profesör ve Zındık Ezmelerine http://www.deliprofesor.com/ adresinden erişebilirsiniz.

Yorum yapın

Blog yazarlarıyla röportaj: deliprofesor” üzerine 29 yorum